Cumartesi, Eylül 06, 2014

Bana kendimi geri verebilir misin ?


''Günaydın'' ile başlayıp, ''Hoşça kal'' ile biten can sıkıcı bir gün. Mutlu uyanıyorsun ama mutlu uy-uyacağının bir garantisi yok maalesef.
 Akşam dışarı çıkacağımı haber vermek için mesaj attım. Verdiği tepkiyi beklemediğimden olsa gerek sinirlendim. Sadece arkadaşlarımla bir yerde oturup kahve içecektim. Saat 9, benim için çok geç sayılmaz ama onun için geç-imiş. Özgürlüğümün önünde bu kadar durulmasına alışkın değilim. Henüz birlikteliğimiz çok yeni ve her gün yeni bir şeyle karşılaşmakta korkutuyor beni. Tam da bana yakışır bir tavırla, fevri davranarak bir mesajla yanıtladım: '' Çok üstüme geliyorsun, boğuluyorum artık. Böyle devam edeceğini de sanmıyorum. Bitirelim bence. Hoşça kal...''
Yalnızca ''Hoşça kal'' diyerek şaşırtıyor beni. O akşam düşünmeye çok fırsatım olmadı. Yalnız değildim, yanımda arkadaşlarım vardı ve güzel de vakit geçirmiştim. Çok geç olmadan eve döndük. Yorgundum, pijamalarımı giydim, oturuyorum derken bir mesaj... Arkadaşı onun kötü olduğunu, toparlayamadıklarını ve benim yanında olmam gerektiğini söylüyordu. Herkes biliyordu ki, arkadaşlığımız başladığından beri onun bütün dünyası ben olmuştum.Ve birine anlatırken beni, ''Ailem'' diyordu...
 Biraz düşündükten sonra geliyorum dedim. Her ne olursa olsun bana ihtiyacı vardı ve yanında olmalıydım. Üzerimi bile değiştirmeden kendimi sokağa attım. Ev arkadaşıma da eve döneceğim için söz vermiştim... Arkadaşı arabayla gelip aldı. Mekana girerken şöyle bir kendime baktım, üzerimde yatarken giydiğim kıyafetler ve yanımda sadece telefonum var. Nasıl bir telaşla çıkmışsam çantamı almayı bile düşünememiştim. Barda oturmuş içiyordu, eli sargı-daydı. Geçip yanına oturdum. Yüzüme bakıp gülümsedi ve eminim gün içerisinde kimse onu güldürememişti. Eline ne oldu demeye kalmadan '' yok bir şey, küçük bir kaza'' diyerek geçiştirdi.Elimi ellerinin içine alarak sıkıca tuttu ve uzun süre gözlerimin içine baktı.
-Yanımda kal...
-Yanındayım!
 Hiç sevmediğim halde sadece eşlik etmek için bir bira da ben istedim. Ben yavaş yavaş tadını hazmetmeye çalışırken o bitirip bir tane daha istedi.
- Abartma istersen, yeteri kadar içmişsin bırak artık...
 - Sana eşlik edeceğim.
Sırf bana eşlik etme bahanesiyle daha fazla içmesin diye tek seferde içip bitirdim. Sonra kalktık ve iki arkadaşıyla birlikte arabaya bindik. Önce nöbetçi bir eczane bulup zar zor içeri girmeye ikna ederek, bir ilaç ve sargı bezi aldık. Eli çok fazla şişmiş ve hareket ettiremiyordu. Kaza falan değildi, yine sinirlenip bir yere vurmuştu işte biliyordum ve hiçbir şey söylemedim. İlacı aldıktan sonra beni eve bırakmalarını istedim. Kalmam için ısrar etti, o kadar kötü bir durumdaydı ki ''Tamam'' demekten başka çare bırakmıyordu bana. Eve çıktık. Arkadaşları da bizimle birlikte geldiler. Oturma odasındaki çekyata uzandım, artık sadece uyumak istiyordum. Elimi sıkı sıkı tutarak yanıma uzandı ve üzerimi örttü. Gözlerimi kapattıktan sonra sadece onlara söylediği bir iki şey kaldı aklımda.
Hep yanında olmamı istiyordu ve beni kaybetmekten çok korkuyordu... Sabah uyandığımda bana sıkıca sarılmış olduğunu fark ettim ve elleri hala ellerimdeydi.





Kolunu yavaşça üzerimden alıp kalktım, gece o kadar çok içmişti ki onu ilk defa böyle derin uyurken görüyordum ve ilk defa ben uyanınca uyanmamıştı. Usulca yanağından öptüm ve uyandırmadan çıktım. Eve yürüyerek gitmekten başka çarem yoktu, mecburen yürüdüm. Ev arkadaşıma ve misafirlerimize söz verdiğim gibi kahvaltıya gitmek üzere hazırlandım. Kimse bir şey sormadı ben de anlatmak istemedim. Arabaya binip Gönen'e doğru yola çıktık. Üzerimdeki bu yorgunluğu ancak köy havası alabilirmiş. Muhteşem bir köy kahvaltısı, hoş sohbet derken dönüş yolu...

İş yerine erken gidip birer kahve içtik. Durgunum ama kendimden bile saklamaya çalışırcasına sürekli gülüyorum. Aslında büyük bir sorunum var ve daha ilk günden kaçmaya başlamıştım bile.
İşe başlamadan önce görüşmek istediğini söyledi, kabul ettim ve yanına gittim. İş yerime 2 dk uzaklıkta olan bir barı işletiyordu. Mekana çıktım ve karşısına geçip oturdum.
Defalarca gitme dedi, gidecek misin diye sordu. Verdiğim cevaplar hep aynıydı;
''Gitmem gerekiyor, böylesi ikimiz içinde iyi olacak. Birbirimize zarar veriyoruz anlamıyor musun ?''
İşe geç kaldığım için kalkmak zorundaydım, ''Emin misin?'' diye tekrar sordu,
''Eminim!''
Emin miydim bilmiyorum ama o an sadece gitmem gerekiyordu ve doğru olanda buydu. Daha merdivenleri inmeye başlamadan büyük bir gürültü koptu. Önüne ne gelirse tekme atıp devirmeye başlamıştı, biliyordum hiç değişmeyecekti. Koşarak çıktım, önce bir şey yoktu daha sonra her yerimin titremeye başladığını fark ettim ve ağlamaya başladım. Bir bankta  oturup dakikalarca ağladım. Ne kalbim, ne de aklım böylesi bir duygu karmaşasına alışkın değildi. Ne olduğunu bilmiyorum derken olan olmuştu işte...
Akşama kadar tek bir mesaj bile atmamıştı. Sadece arkadaşından gideceğini öğrendim.
 ''Eğer ayrılırsanız o gider, kalmaz buralarda artık...''
Sanırım bu cümle benim için her şeyi değiştirmeye yetmişti o gün. Düşündüm, çok düşündüm...
Kısa zamanda öyle yer etmişti ki hayatımda, gitmesine izin veremezdim ve biliyordum ''Gidiyorum'' dediği an gidecekti. Sadece ''Gitme'' dememi bekliyordu ve ''Gitme!'' dedim...

O günden sonra ruhumda açılacak tüm yaralara ''Hoş geldin'' demiştim ben, bunu çok sonraları fark ettim. Çok sevdim...

Gülüşünün kenarında oluşan küçük çukuru, teninin kuytu-sunu, sarhoş eden kokusunu her şeyini sevdim. Biliyordum ki bir gün kendisine zarar vererek başladığı o sevgiyi, bana zarar vererek bitirecekti. Öyle de oldu...
Artık onu sevdiğimden ve bırakmaya-cağımdan o kadar emindi ki, sinirlendiğinde kendine değil bana zarar veriyordu. Git gide daha az gülmeye daha çok ağlamaya başlamıştım...




Bizim hikayemizin sonu daha o günden belliydi, birimiz gidecekti. O'nun bende neyi kaldı bilmiyorum ama benim kaybettiklerimi asla veremeyecekti. Bana kendimi nasıl geri verebilirdi ki?
Gittim...
Ondan kalan ilkbahar sevincim, yıkık dökük hayallerim ve sevmeye korkan kırık kalbimle gittim. Öyle kaybettik ki birbirimizi, bulmaya çalıştığımız bütün yollar çıkmaz sokaktan ibaretti.
Bir şehri iki insanın aynı anda terk etmesi...
Bizim hikayemizin sonu buydu.
Onu her zaman sevmeyeceğim ama biliyorum, içimde ölmeyecek de...


Diyeceğim o ki,

İki insan birbirinin her şeyi olabiliyormuş,
severken hiç olmadığı kadar acıtabiliyor-muş birbirini üstelik...


0 yorum:

Yorum Gönder