Cumartesi, Ağustos 30, 2014

Alıştım...


O'nsuz bir günü nasıl geçerdi merak etmişti hep. Sahi nasıl geçerdi? Düşünmek bile istemiyordu.

Ve bu sabah O'nsuz geçmez dediği günlerin tamı tamına 98. gününün sabahıydı işte.Yine birden açtı gözlerini. Devamını görmek istemediği rüyalardan biriydi belki. Hatırlamak için hafızasını ne kadar zorlasa da yine derin derin uyumuştu, hatırlayamadı. Gözlerini ovuşturarak kendine bir 'Günaydın' armağan etti. Yalnızlığına nispet yaparcasına kendi kendine günaydın dedi yine. Elini başucundaki komodinin üzerine attı ve sigarasını aramaya başladı. İçinde bir tane sigara kalmış. Her zaman geceden sabaha bir sigara ayırırdı mutlaka. Çünkü mutlu uyanacak bir sebebi yoksa insanın, sabahına yakılacak bir sigarası olmalıydı ona göre. Tek eliyle sıkıca sarıldığı pikeyi fark ederek birden bıraktı. Üzerinden atıp yataktan doğruldu. Uyku sersemliğiyle bir iki şeye çarparak pencereyi açtı. Sigarasını yaktı ve bir duman çekti içine...






Yüzüne soğuk bir esinti çarptı, üşütüyordu. Aylardan neydi sahi? Bilmiyordu ama sonbahar gelmişti işte, kalbinde sararıp solan aşk çiçeklerine saygı duyarcasına gelmişti. Birlikte sonbahar geçirmemişlerdi, onu daha az hatırlayacağını umuyordu onun olmadığı mevsimlerde.

Sigarasını söndürdükten sonra yastığının altında duran küçük defteri aldı eline, her sabah yazdığı o cümleleri yazdı tekrar :


''Günaydın sevgilim... Bu sabahta başkasını öperek ona günaydınlar dedin. Ben yine kendi kendime günaydın diyorum. Yalnız değilim merak etme. İçimde sen'den kalabalıklarım var benim. Biliyorum artık üzülmezsin ama yine de söyleyeyim, bu sabah da kahvaltı yapmadan sigara içtim. Ve bu gün yine seni seveceğim...''

Ne bulduysa giyip dışarı attı kendini. Sessizliğin ve yalnızlığın ağırlığı sabahları pek iyi gitmiyordu. Kahvaltı? Yine her sabah olduğu gibi canı hiç istemiyordu. Yalnız yemek yediği zamanlarda boğazına diziliyordu hep lokmaları. Bir insanın gözleri neden hep yemek yerken dolardı ki?  Yine fark etmeden uzunca yürümüştü.

Denizi görünce yüreğine bir ferahlık geldi. En iyi antidepresandı  onun için. Maviliğinde kaybolmayı seviyordu. Deniz şimdilik sevilmeye en değer şeydi. Hiç gitmeyecekti, hiç bırakmayacaktı onu. Ve o yüreği her sıkıldığında her dara düştüğünde denizin karşısında alacaktı soluğu.

Denize en yakın masayı seçti kendine ve bir çay söyledi. Çift şekerlerden nefret ediyordu artık. Birini ona verip diğerini kendi çayına atardı. Her şeyin onu bu kadar fazla hatırlatması hoşuna gitmiyordu. Aynı şeyleri düşünürken çayı yarıya gelmeden soğumuştu bile. Zaten artık ne kahvenin, ne çayın sonunu görebiliyor ne de sigarasının nasıl bittiğini anlıyordu. Son zamanlarda ihmal ettiği, sürekli canı sıkkın olduğu için bahanelerle görüşmeyi ertelediği birkaç arkadaşıyla buluştu.

Saat epey geç olmuştu. Her gün aynı şekilde fark etmeden geçiyordu böyle. Saatlere de kızıyordu artık. Hiç bir anlamı olmadığı halde, bu kadar hızlı akıp gittiği için kızıyordu.

O soğuk, çirkin yalnızlığını yine evde bıraktığı gibi buldu. Eve hep uyuma saatlerine yakın gidiyordu. Yoksa duvarlar onu rahat bırakmıyor, yalnızlığını yüzüne vururcasına üstüne üstüne geliyordu.

Uyumadan önce son bir kahve ve bir sigara.


 En düzenli alışkanlığı buydu. Sigarasını içtikten sonra yastığının altındaki defteri eline alarak bir şeyler karaladı, her gece uyumadan önce yaptığı gibi:


''Sensiz nasıl geçer derken, bugün 98. günü bitirdik yalnızlığımla sevgilim. Sahi senin bir başkasını sevişinin kaçıncı günü? Nasıl gidiyor peki? Umarım benden çok seviyordur seni. Ve biliyorum, beni sevdiğinden çok seviyorsun onu. Merak etmiyorsun belki ama, kalbim bu aralar pek iyi değil. Niye bilmiyorum, bitmesi gerekirken her gün artıyor bu illet. Yokluğunu neden almadın giderken ve kendimi neden bana geri vermedin? Yine uğramak için mi şehrime böyle gidişin?

Gelme.
Bıraktığın gibi değil, ne saçlarım ne gözlerim. Kalbim; kafese sıkışmış, kendi kanat çırpışlarıyla kendini öldüren bir kuş gibi. Ve her gün bir kilit daha vuruyorum o kafese ben.

Gelme.
Sigaram, kahvem, yastığım, yatağım... Hepsi yokluğuna alıştı artık. Ve bugün biraz daha alıştık yokluğuna.
Yokken daha güzelsin belki de.

Gelme.
O' na iyi geceler de ve uyu...
Sabahları bende eksik olan günaydınlarını onunla tamamla.
O çok sevdiğin pazar kahvaltılarını da ihmal etme.
Bu gece de hoşça kal,
Yarın yine yokluğunla randevum var...''

Defteri kaldırıp yine yastığının altına koydu. Usulca yatağın bir köşesine ilişti. Gözünden bir iki damla yaş geldi. Alışkındı artık, her gece böyleydi... Kendine iyi geceler diledi. Ve uykunun o huzur dolu kollarına bıraktı kendini, yarını hiç düşünmeden. Yarın da dün ve bugünden farksız geçmeyecekti...


1 yorum:

  1. Günaydın sevgilim
    Her sabah olduğu gibi bu sabahta çiçeklerini eksik etmedim
    Papatya,
    En sevdiğin çiçektir senin.
    Su da getirdim ağzın
    kurumuştur.
    Üşüyo musun ? dur montumu üstüne atarım ben
    Şimdi nasılsın ? bak kızımız sen söylemeden çoktan üstünü
    giydi.kahvaltısını beraber yaptık ve senin yanına geldik
    Artık eskisi gibi seni üzmüyo, birazdan okuluna gidicez
    toplantısı varmış.Annem yorgun olduğu için yatıyo gelemedi
    dedi. o yüzden ben gidiyorum.
    Az önce her yıl senin doğumgünü nü kutladığımız yerden geçtik. Herkes beni görünce kafasını eğip
    üzülüyolardı ama nedeni ni bilmiyorum.
    Bu insanlarda garip.
    Dün salonda uyudum sen rahatsız olma diye ama yatak odasında da yoktun sevgilim ?
    hadi kalk artık yapacağımız çok şey var daha
    ben daha senin gözlerinin içine baka baka şiir okuyacağım
    kızımızla en çok kimi seviyosun kavgası yapıcaz,hayalimizi kurduğumuz o evimizde yaşlanıcaz
    Ben daha sana doyamadım ki
    Üstüne yapraklar dökülmüş..pencere de açık değil ki oysa
    nasıl geldi bunlar ?
    kim üstünü böyle ıslattı,hava soğuk hasta olucaksın
    bu etrafındaki kuru kalabalıkta ne öyle, kimse konuşmuyo
    İnsanlar neden ağlıyolar ki
    Hiç bişey anlamadım ben
    Bu Mezarlık sana hiç yakışmadı sevgilim...
    Neyse biz kızımla gidiyoruz sonra tekrar geliriz
    ama bu sefer uyanmış ol lütfen..

    YanıtlaSil